28 Ağustos 2014 Perşembe

SERENAD - Zülfü Livaneli

Doğan Kitap
Mart 2011 - 1. Baskı
   Livaneli’nin Kardeşimin Hikayesi’ni bloğuma yazdığımda bunun aynı zamanda yazarın okuduğum ilk romanı olduğunu da belirtmiştim. Arkadaşlarımdan Livaneli’nin kitapları hakkında bir yığın yorum aldım; birinciliği ise Serenad’a verdiler. Yazlık arkadaşım Mine  de eline takıp getirince okumam şart oldu. Benim gibi tarih düşkünleri için de gerçekten biçilmiş kaftanmış, konusunu da bilmeme karşın şimdiye kadar neden okumamışım bilmem! 

  “… Ama sonuçta bizler için, çalışmak zorunda olan ve maaşla yaşayan insanlar için, bir yerden sonra en öncelikli konu güvence haline geliyordu. Bu da hayatı değiştirmenin önündeki en büyük engeldi. Bir yaşam anlayışına, daha doğrusu yaşam alışkanlığına neden oluyordu.” İşte tam bu insanlardan birisi olan İstanbul Üniversitesi Halkla İlişkiler Müdürü Maya Duran’ın yolu, üniversiteye davetli gelen seksen yedi yaşındaki bir Alman asıllı Amerikalı profesörle kesiştiği zaman değişecektir.  

11 Ağustos 2014 Pazartesi

ŞİMDİ'NİN GÜCÜ - Eckhart Tolle


Akaşa Yayıncılık
2013 - 14. Basım
Çev: Semra Ayanbaşı

  Bu kitabı yoga hocam verdi okumam için. Yoga daha çok yakın zamana kadar hiç ilgi duymadığım bir konuydu, yapmayı da hiç düşünmemiştim. Derken, şimdi uzun uzun anlatmayayım, bir şekilde sürüklendim ve Nisan’dan itibaren yoga derslerine başladım. O kadar hoşuma gitti ki neden daha evvel başlamadım diye düşünüyorum. Kitabı da çok keyif alarak okudum; aslında bu konulara  fazla meraklı değilim, ancak sanırım yanıt aradığım ama yanıt aradığımı bile tam fark etmediğim bazı soruların cevabı geliverdi sanki kitapla. Onun için de paylaşmak iyi olur diye düşündüm. Herkesin kendisi için bir şeyler bulabileceğini düşünüyorum, en azından öyle hissettim diyelim.
  Adından konusu belli olan Şimdi’nin Gücü Var’lık’ın tanımı ile başlıyor. “…çünkü o her formun en içteki görünmez ve yok edilemez özüdür. … Ancak, onu zihninizle kavramaya çalışmayın.” Sonra bu realiteyi deneyimlemenin önündeki engel: “ Zihninizle özdeşleşme, ki bu düşünmenin durdurulamaz ve istem dışı hale gelmesine neden olur. Düşünmeyi durduramamak korkunç bir derttir, ama biz bunu fark etmeyiz, çünkü hemen herkes bu derdi çekmektedir, böylece o normal bir durum olarak kabul edilir. Bu ardı arkası kesilmez zihinsel gürültü sizin Var’lığa ayrılmaz bir biçimde bağlı olan o içsel sessizlik ve sükûnet alemini bulmanızı engeller.”

24 Temmuz 2014 Perşembe

ÇOBAN YILDIZI - Mahmut Yesari


İnkılap ve Aka Kitabevleri
Basım Yılı: 1967
 
  En son Mahmut Yesari adını duyduğumda ilk ya da ortaokuldaydım sanırım. Sonra yıllarca hiç ortada yokken yazar arkadaşım Nükhet Eren sayesinde tekrar gündemime düştü. Nükhet Koşuyolu’da bir sokağın adından yola çıkarak izini sürdü bu unutulmuş yazarın. Koşuyolu Mahalle Evi’ndeki yazarlık atölyesindeki öğrencileri ile beraber Yesari hakkında çok güzel bir sempozyum hazırladılar  ve Londra dahil pek çok yerde sundular. Ben Kadir Has Üniversitesindekine katıldım, gerçekten iyi iş çıkarmışlardı. Neyse, sonuçta bana Yesari’nin kitaplarını okumak düştü. Ancak hukuksal sorunlar nedeniyle varisi olmayan yazarın kitapları bir süre daha basılamayacak olduğundan, ver elini nadirkitap.com oldu ve kitaplarını ancak böyle elde edebildim.


Kadir Has Üniversitesindeki sempozyumdan.
http://aysenozkaya.wordpress.com'dan alıntılanmıştır.
    Mahmut Yesari 1895 doğumlu (vefatı 1945), eğitimli bir aileden geliyor. Tiyatro oyunları, romanlar, öyküler yazmış. 1925'te yayınlanan Çoban Yıldızı onu üne kavuşturmuş. Çulluk adlı romanı ise edebiyatımızın ilk işçi romanı olarak kabul görmüş gibi. Kadir Has üniversitesindeki sempozyumun en esprili kısmı da burasıydı. Çulluk, Cibali Tütün Fabrikası civarlarında geçiyormuş, ben daha henüz okumadım. Kadir Has Üniversitesi ise yıkık haldeki bu tarih kokan binayı onararak kampüs haline getirmiş ki sempozyumdan sonra binayı da gezme şansımız da oldu. Hakkında nice şeyler duyduğum, okuduğum binayı yeni haliyle solumak bile benim gibi tarih meraklıları için çok etkileyiciydi. 

29 Haziran 2014 Pazar

KADIKÖYÜ'NÜN ROMANI - Safiye Erol

Kubbealtı Neşriyatı
Ağustos 2007
 

  ‘Unutulup gitmiş Safiye Erol’un Kadıköyü’nün Romanı’nı çok yıllar önce bir sahafta bulmuştum. Kapaksız, sayfaları sararık-kararık, cildi dağıldı dağılacak. Bir okur bekliyordu.’ diye anlatıyor Selim İleri Kadıköyü’nün Romanı’nı ‘Uzak, Hep Uzak’ adlı deneme kitabında. Zaten ben de romanı o kitapta keşfedip okumuştum bundan birkaç yıl önce. On yedi yaşından beri bir Kadıköylü olarak, benim bu romana kayıtsız kalmam olanaksızdı zaten. Bir önceki yazımda anlattığım, arkadaşım Nükhet’in İstanbul Sonatı adlı romanında detaylandırılan günümüz Kadıköy'ü aklıma hemen bu romanı getirmişti. Çünkü Safiye Erol da aynısını 1930’ların başındaki Kadıköy için yapmıştı. 

19 Haziran 2014 Perşembe

İSTANBUL SONATI - Nükhet Eren


Replika Yayınları
Temmuz 2013-
1. Baskı

  Sınavlar, kızımın ergen halleri ve en önemlisi de sevgili ülkemin bitmeyen travmaları ile geçen günlerde yazmaya epey ara vermişim. Şimdi, bunaltan gündemin dışına çıkmak, elimde biriken kitapları hızlı hızlı yazmak istiyorum.
 
  Aslında aylar önce okuduğum İstanbul Sonatı’nın yazarı Nükhet benim üniversiteden sınıf arkadaşım. Üniversiteden sonra özel sektörde çalıştı ve emekliliğinden sonra da kendini yazmaya verdi. Önce Saflık Örtüsü adlı öykü kitabını yayımladı. İstanbul Sonatı onun ilk romanı. Bir de Mayıs Falı adlı şiir kitabı var.
 
  Kitabın başkahramanı Hüma boşanmış, çalışan bir kadındır. İstanbul’un -aslında Kadıköy demek daha doğru olacak- cadde, sokak, kahve, vapurlarında dolaşırken bazen geri dönüşlerle, bazen şimdiki zamanda kendisini anlatır bize Hüma; yaşamını, duygularını, düşüncelerini, arzularını, bir kadın olarak toplumla sıkıntılarını. Kadıköy, Hüma’ya mükemmel bir fon oluşturur bu gezintileri sırasında. Kadın olma halleri, Kadıköy, müzik okuyana keyif veren bir armoni ile harmanlanır kitapta. Bunun yanı sıra Nükhet gelecek kuşaklar için güzel bir belge de oluşturmaktadır bu roman ile. Tıpkı Safiye Erol’un 1930'lu yıllardaki Kadıköy’ü fon yaparak anlattığı Kadıköyü’nün Romanı’ndaki gibi  İstanbul Sonatı da bugünkü Kadıköy’ü önümüzdeki yıllara taşımaktadır. 'Kadıköyü'nün Romanı'nı da bir sonraki yazımda anlatacağım.

30 Nisan 2014 Çarşamba

YÜZYILLIK YALNIZLIK - Gabriel Garcia Marquez


Can Yayınları-1996
 13. Basım
Çev: Seçkin Selvi
   Geçen hafta ilk facebookta gördüm Gabo’nun vefat haberini.  Ağzımdan bir ‘ah’ dökülüverdi; binlerce mil öteden bir ölüm haberinin yüreğinizi acıtıvermesi ne garip! Kaç yıl önce okuduğumu hatırlamıyorum ama okuduğunuz romanları sıralayın deseler sanki birinciliği ona verirmişim gibi geliyor! O kadar etkilenmiştim.
 
  Gerçekliğin Düşsel Büyücüsü Marquez kendi ailesinden, çocukluğundan, köyünden yola çıkarak yazdı, ‘Soyun atası ağaca bağlanır, sonuncusunu da karıncalar yer,’ dediği ailenin kuşaklar boyu süren öyküsünü. Burada kitabı anlatmak istemiyorum, anlatılmaz yaşanır pardon okunur denen kitaplardan, öylesine iz bırakıyor.
 
  Aslen Kolombiyalı olan Marquez son yolculuğuna Meksika’dan uğurlandı; sarı güller ve sarı kelebekler eşliğinde. Sarı gülleri çok seviyordu ve uğur sayıyordu.Sarı kelebekler ise, Yüzyıllık Yalnızlık’a göndermeydi. Tutkuydu, aşktı…

20 Mart 2014 Perşembe

CEHENNEM - Dan Brown

Altın Kitaplar
Ağustos 2013-5. Basım
Çev: Petek Demir-İpek Demir
 
  Dan Brown’ın çok ses getiren kitabı ‘Da Vinci Şifresi’ ni büyük bir hızla okumuş, çokta keyif almıştım. Sonra çevrilen kitaplarını ise fırsat olup okuyamadım. Yeni kitabı Cehennem piyasaya çıkınca, özellikle kısmen İstanbul’da geçiyor olması ilgimi çekti ve alıp bir çırpıda okuyuverdim. Gene keyifle okunan tam bir aksiyon romanı. Tarih çalışmalarım arasında güzel bir mola.  


Yerebatan Sarayı
  Başrolde ‘Da Vinci Şifresi’ndeki ünlü simgebilim profesörü Robert Langdon oynuyor gene. Kahramanımız kendisini bir sabah Floransa’da bir hastanede yaralı olarak bulur ve ülkesi Amerika’dan buraya nasıl geldiğini hatırlamamaktadır. Hastanede kendisini tedavi eden üstün zekalı doktor Sienna Brooks ile kendilerini, dünyayı kendince bir tehlikeden korumaya adamış bir dahi bilim adamının yaratmayı planladığı kaosun peşinde bulurlar. Tahmin edileceği gibi bol miktarda aksiyon, kaçmaca kovalamaca, polisler, gizli servisler işin içindedir. Dante’nin İlahi Komedya’sının Cehennem bölümü ise kitabın referans noktasıdır, pek çok iz onunla sürülür, bu arada okuyan da Dante ve İlahi Komedya hakkında epey bilgi sahibi olur. Öykü Venedik’te devam eder ve nihayet kahramanlarımız İstanbul’a ulaşır. Dan Brown’ın İstanbul anlatımlarına şapka çıkarttığım öykü, Atatürk Havaalanından başlar, Ayasofya’da devam ederek Yerebatan Sarayında sonlanır.